‘Bunu Ben Yapmadım,
Siz Yaptınız’ İsimli Sergi Hakkında
Text About the Exhibition
‘I Didn’t Do This, You Did’
Elizabeth Wolfson, Kasım 2010
Extramücadele 1997’de başlamış büyük bir projedir. Hayali siparişler üzerine çalışır. Aynen bir grafikerin müşterisi için bir işaret tasarlaması gibi toplumsal baskı altındaki bütün topluluklar için işaretler tasarlar.
Sanatçı Memed Erdener’e ait “büyük proje” Extramücadele’nin giriş metni böyle başlıyor. Grafik tasarım alanında eğitim gören ve yakın zamana kadar bu alanda çalışan Extramücadele ticari tasarımın dolaysız dilini kullanarak Türkiye’nin kolektif bilinçaltını keşfe çıkıyor ve ülkenin toplumsal azınlıklarının karmaşık, bazen de çelişkili düşünce, duygu ve ihtiyaçlarını ifade ediyor. İstanbul’un Tophane galeriler bölgesindeki Galeri NON’da düzenlenen son sergisi Bunu Ben Yapmadım, Siz Yaptınız’ı birlikte gezerken, “Kendim için veya kendim hakkında sanat yapmıyorum,” dedi Erdener bana. “Bu işler bizim hakkımızda.”
Biz—yani aynı zamanda, sanatçı Nazım Dikbaş’ın sergiye eşlik eden makalesinden alıntı yapmak gerekirse, “herkes denen o tuhaf kalabalık”. Erdener’in sergisi galeri mekanını, hem kurgusal hem gerçek karakterlerin yer aldığı, günümüz Türkiye toplumunun dramının dondurulmuş bir anını yansıtan bir sahneye dönüştürüyor. Ateş kırmızısı Mustafa Kemal Atatürk büstlerinden oluşan bir totem direği dengesizce beyaz bir yıldızın, Cumhuriyet devletinin simgesinin üzerine yerleştirilmiş. Bu dengesiz hal, biraz ileride konumlanan ikinci, daha dengeli bir sütunla keskin bir tezat oluşturuyor. Bu sütun tek bir siyah peçenin ardından dışarı bakan karikatürümsü kadın gözlerinden oluşuyor, en üstte ise Osmanlı geleneğinin simgesi olan hilal var. Bu ikiz heykellerde, yıldız istikrarsız bir temel, hilal ise gururla takılan bir taç olarak mı anlaşılmalı? Yoksa hilal, bir tür şeytansı boynuz, yıldız ise çoklu bakış açılarına ve daha fazla esnekliğe müsaade eden bir araç mı? Fiziksel yakınlıklarına rağmen, iki totemin bakışları kesişmiyor, birbirlerinin varlığını tanımayı reddediyorlar.
“Extramücadele’nin hiçbir politik görüşü yoktur,” diye devam ediyor giriş metni, “Taraf değildir. Olamaz.” Erdener’in projesi işaretlerin, ikonografinin, ticari reklamın alanından çıkıp başka iletişimsel amaçlar için kullanıldığında grafik tasarımın ne gibi imkanlar sunabileceğinin keşfine kalkışıyor. Bu açıdan bakıldığında, Extramücadele sosyolojik bir araştırma olduğu kadar bir sanatsal deney de; örtülü kızlar, Atatürk portreleri ve Türkiye’nin siyaset ve kültür dünyasından diğer tanıdık figürler, hepsi, asıl meselesi tasarımın sınırlarını zorlamak olan bir yapıtlar bütününde ancak birer dikkat dağıtıcı.
Arka planını hesaba kattığımızda, Erdener’in görsel retorik konusunda keskin bir göze ve kavramın çekirdeğine ulaşma, kavramı bir avuç derinden etkileyici imgeye indirgeme becerisine sahip olması şaşırtıcı değil. Örneğin, sık sık karşımıza çıkan bir Extramücadele karakteri olan Türban Şoray ile (1960’ların ve 1970’lerin ünlü sinema yıldızı Türkan Şoray’ın ismiyle bir kelime oyunu yaparak) tapılası bir figür yaratmayı başardığına şüphe yok. Türban’ın tatlılığı, cüssesi kendisinin iki katı subaylarda uyandırdığı dehşeti daha da absürd kılıyor, ve yumurtamsı yuvarlaklığı, dev, kalın kirpikli, oyuncak ayıyı andıran gözleri, minicik ağzı, kısacık boyu (yüksek ama yere sağlam basan apartman topuk ayakkabılarını giyse bile) ve görünmez kolları onu tehditkar olmaktan tamamen uzaklaştırıyor.
Ancak, Türban’ın tüm savunmasızlığına ve aşırı şirinliğine rağmen, gerçek niyetleriyle ilgili, o dev gözlerin arkasında nasıl düşüncelerin gezindiğiyle ilgili bir belirsizlik vardır; aynı çifte totemler gibi, onun da imgesi örtülü kadının doğası hakkında ne kadar çok cevap sağlıyorsa o kadar da çok soru sorar.
Altın ve mücevherlerle dolup taşan bir denizde yüzen, etrafı patlayan dağlarla çevrili, barış işareti yapan zarif, yeşil bir deniz adamı olarak temsil edilen hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan; minik ayağının tabanına Amerikan yapımı bir bombardıman uçağı konmuş, plaj havlusuna uzanmış, Kemalist propaganda metinleri okuyan şık, cimri giyimli genç kadın; etrafı, tarihi bir mekana inşa ettiği modern gökdelenlerle çevrili, bir kaidenin üzerine çıkmış, dünyaya doğru yaptığı müstehcen hareket başarısının bir yansıması olan ukala genç kapitalist; ve düşmüş bir melek olarak tasvir edilen Atatürk’ün kendisi. Türban Şoray’ın yanı sıra, bunlar da Extramücadele’nin, ülkenin—ve dünyanın—irrasyonel sorunlarına manasız marka tasarımları ve sahte pazarlama çözümleri sunduğu“müşterileri”.
Birinci Dünya Savaşı’nın akıldışı yokediciliğinde ve savaşın ahlaki muğlaklığında sanatlarına ilham kaynağı bulan Dadacılar gibi, Extramücadele de dünyanın şu anda Türkiye’yi izlediği şaşkın ve bulutlu bakışta ilham buluyor, bu bakışı izleyiciye yansıtıyor. Extramücadele Türkiye’nin kendisini net bir şekilde göremeyişine, veya birbirlerini görmezden gelme konusunda ısrar eden, günümüz Türkiye toplumunun sahnesini paylaştıkları diğer gruplar hakkındaki karabasanı andıran fikirlerini beslemek için basitleştirilmiş medya imgelerine ve kendi hayalgüçlerine güvenen toplumsal gruplar arasındaki gerilimleri çözemeyişine de hitap ediyor. “Herkes denen o tuhaf kalabalık”—tuhaf, ve yabancılarla dolu. Extramücadele’nin “taraf olmayı” reddetmesi, veya çözüm ve yön göstermeyen cevaplardan başka bir şey sunmaması, Francis Picabia’nın kullanılamayan ve belli bir işe yaramayan makinelerini, veya René Magritte’in pipo olmayan piposunu akla getiriyor. Extramücadele projesi bize imgelerin ihanet ettiğini, temsilin tek başına toplumsal değişimi tetiklemek için yeterli olmadığını ve ne diyaloğun ne de eylemin yerini tutamayacağını hatırlatıyor.
Çeviri: Nazım Dikbaş
Extrastruggle is an enormous project which began in 1997. It works on imaginary demands from imaginary customers. Just like a graphic designer designing a logo for a client, it designs logos for all communities under social pressure.
So begins the introduction to Extrastruggle (Extramücadele in Turkish), the “enormous project” belonging to artist Memed Erdener. A graphic designer by both training and until recently by trade, Extrastruggle uses the straightforward language of corporate design to explore the collective Turkish subconscious and express the complex, sometimes contradictory, thoughts, feelings, and needs of the country’s social minorities. “I don’t do art for or about me,” Erdener told me while walking with me through his recent exhibition, I Didn’t Do This, You Did, at Galeri NON in Istanbul’s Tophane gallery district. “It’s about us.”
Us—also to be understood, to quote one of the exhibition’s accompanying essays, written by artist Nazım Dikbaş, as “that strange crowd called everyone.” Erdener’s exhibition turned the gallery space into a stage, displaying a frozen scene from the drama of contemporary Turkish society, populated by characters and character-types both fictional and real. A totem pole of fiery red heads of Mustafa Kemal Atatürk, the founder of the modern Turkish Republic, balanced precariously atop a white star, a symbol of the Republican government. Its state of unbalance stood in sharp contrast to a second, steadier pillar positioned a few feet away, comprised of pairs of cartoonish female eyes peering out from beneath a single black veil, topped by a crescent moon, a symbol of the Ottoman tradition. In these twin sculptures, is the star an unstable foundation, the crescent a proudly worn crown? Or is the latter a pair of demonic horns, the former providing a vehicle for multiple perspectives and greater flexibility? Despite their physical proximity, the many gazes of the two totems do not meet, each refusing to acknowledge the existence of the other.
“Extrastruggle has no political views,” the introduction concludes, “It does not take sides. It is impossible for it to do so.” Erdener’s project is an exploration of signs, of iconography, of the linguistic possibilities of graphic design when removed from the field of commercial advertising and applied to other communicative purposes. In this sense, Extrastruggle is as much an artistic experiment as a sociological investigation, the veiled girls, Atatürk portraits, and other familiar figures from Turkish politics and culture all red herrings in a body of work that is less concerned with politics than about pushing the boundaries of design.
Not surprisingly, given his background, Erdener has a sharp eye for visual rhetoric and the ability to cut to core of a concept, to reduce it to a handful of deeply effective images. For example, in the reoccurring character of Türban Şoray (whose name is a play on Türkan Şoray, a Turkish actress from the 1960s and 1970s), he has succeeded in crafting an undeniably adorable figure. Türban’s sweetness makes the terror she evokes in military officers twice her size seem all the more absurd, and her egg-like roundness, gigantic, thickly fringed, teddy bear-like eyes, tiny mouth, diminutive stature (even in her high yet sturdy platform shoes) and invisible arms render her completely non-threatening.
Yet in spite of Türban’s defenselessness and excessive cuteness, there is an ambiguity regarding her true intentions, the thoughts that lurk behind the giant eyes; like the paired totems, her image poses as many questions as it does answers about the nature of the veiled woman.
Abdullah Öcalan, the jailed PKK leader, rendered as sleek green merman, flashing a peace sign while floating atop a sea of gold and jewels and surrounded by exploding mountains; the scantily-clad stylish young woman who lounges on a beach towel and reads Kemalist propaganda literature while an American-built bomber plane balances on her petite foot; the cocky young capitalist who, surrounded by the modern skyscrapers he has built in a historical place, stands atop a pedestal, his obscene gesture to the world a reflection of his work; the generals thumbing their noses at the Anıtkabir, Atatürk’s mausoleum; Atatürk himself, depicted as a fallen angel. Along with Türban Şoray, these are the “clients” for whom Extrastruggle works, offering nonsensical brand designs and fake marketing solutions to the nation—and the world’s—irrational problems.
Like the Dadaists who found artistic inspiration in the senseless destructiveness of World War I and the moral ambiguity of war, Extrastuggle is inspired by and reflects the confused and cloudy gaze through which the world currently views Turkey. It also speaks to Turkey’s own inability to see itself clearly or resolve the tensions between social groups that persist in looking past each other, relying on simplified media images and their own imaginations to provide fodder for their nightmarish conception of those with whom they occupy the stage of present-day Turkish society. “That strange crowd called everyone”—strange, and full of strangers. Extrastruggle’s refusal to “take sides” or offer anything besides answers that provide no solutions and directions that point nowhere is reminiscent of Francis Picabia’s inoperable and useless machines, or René Magritte’s pipe that is not a pipe. The Extrastruggle project reminds us that images betray, that representation alone is not enough to effect social change, and that it is no substitute for dialogue or action.